Erkeklik, insanlık tarihi boyunca değişik sosyal grupların, kültürlerin ve alt kültürlerin ihtiyaç ve şartlarına göre şekillenmiştir.
Yavaşla-Kemal Sayar
Şekil alan ve harekete geçmesi gereken bir varlık olarak ilerliyor erkeklik. Eril kültür, ataerkil düzen düşünce ve kalıpları içinde süregelen erkekliğin güçlü olduğu düşüncesine de sıkışıyor birey. Güç ve hakimiyetin, genel hatlarıyla duygusuzluğun kendisinde olması gerektiğini düşünmekten kendini alamıyor.
Hangi düzen içerisinde kendini yalnız hissetse bu kavramlara ve cinsiyetine yüklenen kalıplara yöneliyor. Kendisine herhangi bir sınır çizemeyecek olan toplum ve kültür, yalnızca cinsiyetini sınırlandırmış olsa da birey olmaktan önce öğretilen erkek olmak kavramına sığınıyor. Yap diyecek birine ihtiyaç duymuyor çünkü süreç ona çoktan düşünmüş olması gerektiğini öğütlemiş bile.
Aile ile yetiştirilişi ile ortaya çıkan ana unsur ya güç ya da sorumluluk algısı oluyor. Bunlar yaşama amacı olarak gösterildikçe de hayata ve kendisine yönelemiyor. Kızgın ve tepkisiz bir yapıda olması gerektiği, sevgi sözcüklerinden uzak kalmasının onu güçlü göstereceği; daha doğrusu adam gibi adamın böyle olacağı söyleniyor. Ademin yanında bir Havva olduğu yalnızca dini kıssalarda geçiyor.
Bir paylaşım ve beraberlik ile değil, erkeğin kendi özgürlüğü olduğu konuşuluyor. Daha önce de söylediğim noktada, özgürlüğün vurduğu bir kilit olarak bireyi köşeli bir hale sokuyor. Toplumun kalıpları arasına sıkıştırdığımız her birey, her insan ileride oluşacak toplumların daha da sınırlı ve üretkenlikten uzak bir hal almasına yol açacak.
Adımlanan her yolun kişiselliği ve psikolojik olarak bireyin neye hazır olduğu gibi kavramlar bireyin olgunlaşma sürecinde öğretilmeli ki kurulacak toplumların tohumları çok daha özgür atılmış olsun.
Eşitliğin kişiyi özgürleştirdiği gerçeğini unutmadan. Doğmamış çocuklarımızdan geri olabilmek için gelişmiş toplumlara ihtiyacımız var.
M.A.
Leave a Reply